EKİPLER
EKİPLER
Nevzat Sayın
EVİN ARAYÜZLERİ
Yardımcılar Ayça Yazıcı, Bünyamin Atan, Sunay Paşaoğlu
Olabildiğince kısa ama yeterince açık olarak “anafikir”de belirtilmiş olanlardan yola çıkarak, kendi çalışma yöntemimizi açıklamaya çalışacağım. EV’i salgın bir hastalığın tedirgin edici zorlamalarıyla yeniden düşünmemi sağlayan iki önemli kaynak vardı. Biri hiç alışkın olmadığım kadar uzun bir zamanı EV’de geçirdiğim halde neden bu durumdan sıkılmadığıma dair içsel bir soru diğeri ise dışarıdan EV’e gelindiğinde yapılması gerekenler hakkındaki tembihler.
Neden evimden sıkılmadığımı düşündükçe evimi ferah bulduğumu fark ettim. Ferahlığı sağlayan birçok etken var; günışığı, manzara, boyutlar, boşluklar, sesler, yaşanmışlıklardan biriken nesneler, anılar diye uzayıp gidiyor bu etkenler ve doğrudan doğruya ferahlık hissini etkiliyor. Ama en önemli konu EV’in ‘arayüzleri’. EV’in içi de dışı da olmayan, tam bu ikisinin arakesitinde duran yarı açık mekânlar ferahlık hissini en çok etkileyen arayüzler. Balkon, teras, veranda, iç avlu, taşlık, atrium, peristilyum, sofa, eyvan gibi eski/yeni terimler geçti aklımdan. Hem güncel yaşamın hem de geleneksel yaşamın nitelikli ve tanımlayıcı mekânlarıydı bunlar ve varlıklarında da yokluklarında da çok şey değişiyordu.
Tembihlere gelince; dışarıdan EV’e geldiğimizde alışveriş torbalarını ve hatta aldığımız şeyleri ve giysilerimizi belirli bir süre dışarıda bırakmamız söyleniyordu. Neresiydi bu dışarısı denilen yer? Merdiven sahanlıkları mı yoksa balkonlar mı? Satılabilir alanlar dışında olabildiğince az yer inşa etme çabası nedeniyle kapalı ve bırakın hava almayı günışığı bile almayan yerlere dönüşmüştü kat sahanlıkları. Balkonlar, teraslar ise -zaten- kapatılmıştı.
Her iki noktadan gelen düşünceler EV’in arayüzlerini hatırlatıyordu. Merkezi otorite, yerel yönetimler, arsa sahipleri, yatırımcılar, müteahhitler ve kullanıcılar yaygın bir suç ortaklığıyla yok etmişlerdi ve yok ediyorlardı bu arayüzleri ve böylelikle Akdeniz ikliminde yaşamak gibi büyük bir ayrıcalık yok ediliyordu; satılabilir alanı arttırmak isteyen yatırımcılarla tuhaf depolar meraklısı kullanıcıların elbirliğiyle balkonlardan kurtulma çabalarına İslami düşüncenin mahremiyet konusundaki ısrarı da eklenince dışarısı ile içerisi arasındaki geçirgen arayüzlerden kurtulmuşlardı(!). Kurtulmuşlardı ama ‘ilahi adalet’ tecelli etmişti ve şimdi gerekiyordu…
Bu gereklilikle çok basit bir soru belirmişti: İnanılmaz bir açgözlülük ve görgüsüzlükle yok edilen bu arayüzleri hatırlamak, geriye doğru düşünmek ve yeniden oluşturmaya çalışmak bir tasarım problemi gibi ele alınabilir mi?
Üç koldan sürdürülebileceğini düşündük bu çalışmamızın: yaşadığımız coğrafyanın tarihi üzerinden; antikite ve Ege, etnisite ve Doğu, modernite ve evrensel olan.
Kuşkusuz başka ayrımlar da yapılabilir ama biz bu konular üzerinde çalışmayı tercih ediyoruz. Üç genç mimar yürütücümüz var: antikite ve Ege için SUNAY PAŞAOĞLU; etnisite ve Doğu için BÜNYAMİN ATAN; modernite ve evrensel olan için AYÇA YAZICI ile birlikte çalışacağız. Her üçü de çalışacakları konularla kişisel olarak da yakından ilgili ve kimlerle çalışacaklarına bu bağlamda düşünerek kendileri karar verecek. Ekibin sayısı ve öğrenci/genç mimar oluşumu ekip yürütücüsünün kararıyla belirlenecek. Mimarlık dışı disiplinlerden katılımlar da başlangıçta belli olabileceği gibi süreç içinde de belirlenebilecek. Ana hatlarıyla konuları nasıl ele alacağımızı kendi aramızda konuştuk, bir ön uzlaşmaya vardıktan sonra bu konuşmalarımızı bizim dışımızdaki yürütücülerle de paylaştık; geleneksel olanla modern olan arasındaki keskin ve birbirini yok sayan ayrımın yapay olduğunu; bu arayüzler üzerinden önemli uzlaşma ara kesitleri bulunabileceğini ve bunların kolaylıkla uygulamaya geçirilebileceğini düşünüyoruz.
Süreç içinde gerektiği kadar grup içi görüşme, 01-21 Ağustos aralığında ise diğer gruplarla 4 bilgilendirme ve tartışma toplantısı yapmayı ve 21 Ağustosta da bu aşamayı sonlandırmayı hedefliyoruz; sonrası sonra...